Antik Yunan Serisi – 6. Bölüm: Epiküros-Sessiz Bahçe
Hayat bize hep fazlasını öğretir.
Daha çok kazan, daha çok sev, daha çok bil, daha çok iste…
Az, hep eksikliktir.
Fazla ise, başarı gibi görünür.
Ama bir adam çıktı ve bütün bu öğretiyi tersyüz etti:
“Az, yeterlidir.”
Bu söz, suya atılan bir taş gibiydi;
yavaş ama derin halkalar çizerek yayıldı.
Epiküros, Atina’nın gürültüsünden çekildi.
Taş sokakları, bağıran çarşıları, tartışan filozofları geride bıraktı.
Bir bahçeye yerleşti.
O bahçe, sadece toprak ve ağaçtan ibaret değildi.
Orada başka bir iklim vardı:
Korkunun sustuğu, arzuların küçüldüğü, ruhun hafiflediği bir iklim.
“Gerçek mutluluk,” dedi,
“acının yokluğu ve huzurun varlığıdır.”
Haz felsefesinin öncüsü derler ona.
Ama onun hazzı, sofraların taşmasını istemezdi.
Bir dilim ekmek, bir yudum su…
Varsa ne güzel, yoksa da eksik sayılmaz.
Çünkü ona göre haz,
bollukta değil,
yeterlilikte kök salardı.
Tanrı hakkında fısıltıyla konuştu:
“Varsa bile bizi izlemiyor.”
Ne ödül, ne ceza.
İnsanın korkusu Tanrı’dan değil,
kendinden doğar.
Ve ölüm?
“Ben varken o yok.
O varken ben yokum.
Neden korkayım?”
Bahçesinde eşitlik vardı.
Kadın, köle, yabancı…
Herkes aynı sofrada oturur, aynı sözleri dinlerdi.
Bugün onun adını yanlış kullanıyoruz.
“Epikürcü” deyince zevke batmış bir hayatı anlıyoruz.
Oysa o, aşırılığın değil,
dinginliğin filozofuydu.
Ve öğüdü hâlâ taze:
“Olmayanın peşinden koşma.
Olanla huzur bul.”
Düşünsene…
Bir ağacın gölgesinde oturuyorsun.
Etrafında ne bağırış var, ne telaş.
Sadece rüzgârın yapraklarla konuşması…
Ve senin içinden geçen tek şey:
“Bundan fazlasına gerek yok.”
Belki de gerçek cesaret,
dünyayı fethetmek değil,
küçük bir bahçede mutlu olabilmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder