Antik Yunan Serisi – 5. Bölüm: Kynikler ve Diyojen-Özgürlüğün Deliliği
Felsefe baslangıçda sokaklarda doğar.
Ve bazı filozoflar kalem taşımaz —
taş atar.
Diyojen onlardan biriydi.
Bir fıçının içinde yaşadı.
Toplumdan kaçmadı;
toplumu kovaladı.
Atina sokaklarında elinde bir fenerle dolaşır,
gözlerinin içine bakarak şöyle derdi:
“İnsan arıyorum.”
Ama bulamadı.
Çünkü ona göre insanların çoğu,
ya köleydi ya da efendi taklidi yapan başka köleler.
Diyojen ne Tanrı’dan korktu,
ne devletten,
ne de aç kalmaktan.
En büyük korkusu,
kendi özgürlüğünden vazgeçmekti.
Düşünsene,
bir gün Büyük İskender karşına geliyor,
ve diyor ki:
“Dile benden ne dilersen.”
Ve sen diyorsun ki:
“Gölge etme.”
İşte bu, Diyojen’dir.
Kynikler’e göre toplum yozlaştırır.
Ahlak, gelenek, görgü —
hepsi birer maskedir.
Ve bu maskelerin ardında çürümüşlük gizlidir.
Diyojen maskeyi reddetti.
Soyundu.
Yedi, içti, tuvaletini yaptı…
Herkesin ortasında.
Çünkü utanılacak olan,
doğal ihtiyaçlar değil
doğaya yabancılaşmış insanlardı.
Onun evi bir fıçıydı.
Ama felsefesi evrenseldi.
Sahip olmayı reddederek,
asıl sahip olunması gereken şeye ulaştı:
Özgürlüğe.
Kynik felsefenin adı “kynos”tan gelir:
Köpek.
Onlar bu adı bir hakaret olarak değil,
bir onur nişanı olarak taşıdı.
Çünkü köpekler gibi yaşadılar:
Sahipsiz.
Ama sadık.
Ama saldırgan.
Ama dürüst.
Diyojen bize şunu sorar gibi hâlâ:
“Eğer hiçbir şeye ihtiyacın olmasaydı,
kim olurdun?”
Ve belki de,
düşünmeye başlamanın en doğru yolu bu sorudur.
Çünkü özgürlük, bazen felsefe yapmaktan değil,
felsefeyi yaşamaktan
geçer.
Öldüğünde arkasında kitap bırakmadı.
Sistem bırakmadı.
Sadece bir iz bıraktı:
Bir adamın,
herkesi çıplak bırakan soruları.
Yorumlar
Yorum Gönder